Midilli’de 2 Gün

30 Ağustos’un cuma gününe denk gelmesini fırsat bilip üzerine de bir gün izin ekleyerek vurduk kendimizi Midilli yollarına. Ayvalık’tan Jale Tur (http://www.jaletur.com/) ile gidiş dönüş biletlerimizi 25 Euro’ya internetten alıyoruz. Yaklaşık 8-9 saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul’dan Ayvalık’a ulaşıyoruz. Yolculuğa dair aklımda en çok iz bırakan Edremit’teki Cumhuriyet Lokantası’nın (http://www.edremitcumhuriyetlokantasi.com/) enfes lor tatlısı oluyor. 

Günübirlikçi Midillili amcalar ve teyzelerle bizim gibi tatili fırsat bilip birkaç günlüğüne adaya kaçmak isteyen Türklerin Ayvalık’taki hudut kapısının önünde yarattığı kalabalık, görevlilerin bu kalabalıkla baş edemeyişi ve bekleyenleri içeri almak için bir düzen oturtamamış olmaları tam bir kaos yaşamamıza neden oluyor.  1,5 saat kapıda bekledikten sonra nihayet kendimizi 18:00’da hareket edecek olan feribota atmayı başarabiliyoruz. Feribot 20 dakika rötardan sonra nihayet kalkıyor. 1,5 saat süren, güzel manzaralar eşliğindeki püfürtülü yolculuktan sonra nihayet Yunanistan’ın 3. büyük adası Lesvos’dayız. Lesvos (Lesbos okunuyor) Midilli’nin Yunancadaki ismi. Midilli ise aslında adanın merkezi olan Mytilini’den esinlenerek adaya yakıştırılan bir isim. 

Midilli’deki gümrükten çıkarken neyse ki Ayvalıktaki eziyeti yaşamıyoruz. Bunda uyanıklık etmeye çalışıp koşar adım feribottan inmemizin de payı var. Pasaport kuyruğu hızlıca ilerliyor ve biz yaklaşık 15 dakika içinde gümrükten çıkışımızı gerçekleştiriyoruz. Çıkar çıkmaz hemen solda bir info ofis var ki hemen her dilde bulunabilen Midilli kitapçıklarıyla adeta bir kütüphaneyi çağrıştırıyor. Bize, hem de Türkçe olan bir sürü kitapçık ve harita veriyor buradaki iyi İngilizce  konuşan sevimli bayan. Kitapçıklarımızı almış olmanın verdiği memnuniyetle pansiyonumuzun yolunu tutuyoruz. Biraz plansız bir seyahat olduğu için önceden fazla araştırma yapamamış olsak da Midilli’yi iyi bilen arkadaşım Ece’nin tavsiyesiyle merkezdeki Alkaios Rooms’da (http://www.alkaiosrooms.gr) daha önceden yerimizi ayırtmış bulunuyoruz. Pansiyon limana yürüme mesafesinde, kahvaltı dahil 2 kişilik odada konaklama için gecelik 45 Euro veriyoruz. Otele doğru yürürken oldukça büyük bir şehirde olduğumuzu hissediyoruz. Antika mobilyalarla döşenmiş, kapısı, tavanı ve panjurları kırmızı olan odamıza yerleşiyoruz. Eşyalarımızı odamıza bırakıp karnımızı doyurmak üzere hemen dışarı çıkıyoruz. Gelmeden önce yaptığımız araştırmalar ve okuduğumuz makalelerden Midilli’de yemeğin oldukça ekonomik olduğunu öğreniyoruz. Adanın merkezi Mytilini’de keşif yürüyüşü yapıyoruz. Limanın bir ucundaki yan yana dizilmiş tavernalar ilgimizi çekiyor. Çoğu yerde tabelalar ve menüler tamamen Yunanca yazılmış olsa da ara sıra karşımıza restoranların önüne yerleştirilmiş, üzerlerinde Türkçe yemek isimleri yazan tahtalar çıkıyor. Bu durum bizi hem şaşırtıyor hem de hoşumuza gidiyor. Adada Yunancadan sonra Türkçe ikinci dil olarak benimsenmiş sanki.

Önümüzdeki 2 gün deniz mahsulü ve mezeye doyacağımızı bildiğimizden ilk yemek tercihimizi Yunan fast food’undan yana kullanıyoruz. Yunan fast food’unu oldukça yaratıcı buluyorum. Krep ile pita arası yumuşak ekmeklerin arasına döner, Yunan cacığı tzatziki, çeşitli soslar, kızarmış patates, domates ve soğan konularak servis edilen Yunan usulü sandviçler ilk akşamlık bizi mutlu ediyor. Yanında klasik Yunan biralarından birini deniyorum hoşuma gidiyor. 2 kişi için 10 Euro ödüyoruz.  

Siz siz olun Midilli’de araba kiralama planınız varsa bunu adaya gelmeden önce halletmiş olun. Zira hafta sonu ve yaz dönemi olması sebebiyle kiralık araba oldukça zor bulunabiliyormuş biz de bu durumdan nasibimizi alıyoruz. Cuma sabahı yaklaşık 2 saat acenteleri dolaşıp araba aradıktan sonra zar zor bir araba bulabiliyoruz, onu da teslim almamız öğlen 1’i buluyor. Arabayı alır almaz adanın kuzeyine, Molivos’a doğru yola koyuluyoruz. Aghiasos yakınlarında ufak bir köyde denk geldiğimiz seramik atölyesinde duruyoruz. El yapımı tabaklar, ufak şık güveçler, seramik bardaklar hepsi birbirinden güzel. 3-4 euro gibi uygun fiyatlara hoş şeyler alabiliyorsunuz. Molivos’a yaklaşırken yol üstündeki Mantamados’ta Taksiyarhos mucizeler kilisesinde duraklıyoruz. Burada dilenenler gerçek oluyormuş rivayete göre.  Fazla vakit kaybetmeden Molivos’tan önceki durağımız Skala Skaminia’ya doğru yolumuza devam ediyoruz. Skala Skaminia küçük ve güzel taş evlerin bulunduğu bir köy. Köyden 3 km aşağıda ise berrak nefis bir deniz ile kıyıda konuşlanmış birkaç güzel taverna sizi bekliyor.

Kurutulmak üzere iplere asılmış ahtapotlar Yunan sahil kasabasında olduğumuzu doğruluyor. Yunanlılar ızgara yapacakları ahtapotu yumuşatmak için 2 gün boyunca güneşte kurutuyorlarmış.

Buranın iyi restoranlarından birisi olduğunu duyduğumuz Under the Tree’ye oturuyoruz. Lakerda, kalamar dolma, karidesli makarna, Yunan cacığı ve her zamanki gibi ev yapımı patates kızartması sipariş ediyoruz. Midilli’deki turistlerin büyük bölümü Türklerden oluşuyor. Etrafımızda bolca Türkçe konuşuluyor, garsonlar da yemekleri bize Türkçe isimleriyle tanıtıyorlar. Yemekler harika özellikle kalamar dolma şairane. Tazecik kalamarların içine Yunanlıların beyaz peyniri olan feta ile domates ve biber doldurulduktan sonra ızgarada pişirilmiş olan bu kalamar dolma adeta lokum gibi. Lezzeti hafif tatlımsı ve kalamarın zaman zaman içi bayabilen tadından oldukça uzak, yedikçe yiyesiniz geliyor. 

Lakerdanın derisi üzerinde koca bir dilim şeklinde sunulmasından etkileniyoruz. Yunanlılar bu deniz mahsulleri işini çok iyi biliyor. Her şey çok taze ve lezzetli. Karidesli makarna da oldukça lezzetli. Hesap bira ve kola dahil 44 Euro geliyor. Açıkçası Midilli’nin çok ucuz olduğuna dair okuduklarımızdan sonra hesap beklentimizin biraz üzerinde kalıyor. 

Skala Skaminia’dan sonra ver elini Molivos. Molivos’un taşlarla döşenmiş ara sokaklarından manzarasıyla ünlü, tepedeki kaleye doğru tırmanıyoruz. Bu dar sokaklar nefis evler, café’ler ve hediyelik eşya dükkanlarıyla donatılmış.

İnsanların henüz siestadan uyanmadıklarından olacak sokaklar inanılmaz sakin, birbirinden güzel kediler egemenliklerini ilan etmiş sokaklarda.

Kaleye vardığımızda manzaradan büyüleniyoruz. Buranın eski bir Osmanlı kalesi olduğunu fark ediyoruz. Molivos’un sahilinde insanlar denize giriyor kaleyi çıkıp indikten sonra insanın kendini serin sulara atası gelse de biz vaktimizin kısıtlı olması sebebiyle marketten aldığımız soğuk suyla yetinip bir sonraki durağımız Petra’ya doğru yola devam ediyoruz. Petra Molivos’tan 5 km ötede sahili şezlonglar ve güzel café’lerle kaplı başka bir belde. Burada gün batımını izlemek oldukça keyifli. Café’lerden birinde oturup bir ada klasiği olan frape’nizi yudumlarken güneşin süzülerek veda edişini seyretmek son derece keyifli. 

Ve Mytilin’e dönüş vakti. Akşam yemeği için Mytilin’den Molivos yoluna çıkıldığında hemen sağda konuşlanmış tavernalardan birini seçiyoruz. Burası daha çok yerel insanların tercih ettiği diğer tavernalara göre daha makul fiyatlı bir yer. Ben, kekikli zeytinyağlı ekmekler eşliğinde gelen, hayalini kurduğum kızarmış ladotyri peynirim ve salatamdan mutlu olsam da Bora yediği sert etten biraz mutsuz oluyor. İçecek olarak reçineli Yunan şarabını tercih ediyoruz. Bir klasik olduğu için denenmesi gerektiğini düşünsem de fazla ekşimsi ve buruk tadının bana hitap etmediğini belirtmeliyim. Hesap 25 Euro geliyor.

Ladotyri Midilli’ye has enfes bir peynir. Çoğunlukla koyun sütüyle yapılsa da bazen keçi sütüyle yapıldığına da rastlanıyor. Peynirin özelliği en az 3 ay yaşlandırıldıktan sonra zeytinyağında bekletilmesi. Oldukça sert yapıya sahip bu peynir zeytinyağında bekletildiği süre boyunca yağı emiyor. Kalın dilimler halinde kızgın tavada hiç yağ koymadan pişirdiğinizde muhteşem bir netice alıyorsunuz. Taverna sonrasında sahildeki görkemli kocaman kapısı ile konuklarını karşılayan, eski ve meşhur bir café olan Panellinio’ye gidip buralarda pek meşhur olan frape’lerimizi yudumluyoruz.

Adayı kuzey güney ve batı olarak kabaca 3 bölgeye ayırırsanız Midilli’yi gezebilmek için en az 3 güne ihtiyacınız var ki bu 3 günde ada üzerine sadece genel bir fikir edinebiliyorsunuz. Bizim ne yazık ki adada geçirmek üzere sadece 2 günümüz olduğundan son günümüzde adanın batısı  ile güneyi arasında tercih yapmak durumunda kalıyoruz. Tercihimizi ouza kenti Plomari ile Yunanistan’ın en uzun plajı Vatera’nın bulunduğu güneyden yana kullanıyoruz. Batıdaki fosil ormanlarını ise bir sonraki geziye bırakıyoruz. 

Pansiyondan çıkıp rotamızı ilk olarak Vatera’ya çeviriyoruz. Buraya giden iki yol var. Birisi yeni yapılmış bir yol diğeri ise dağların arasından süzülen daha çok trekking’e elverişli taşlı tozlu bir yol. Biz yanlışlıkla kendimizi bu yolda buluyoruz ve bakir doğanın içinde keçiler eşliğinde macera dolu bir 40 dakika geçiriyoruz. Doğanın el değmemişliliği, koskocaman zeytin ağaçlarının oluşturduğu zeytin ormanları, tepelere çıktıkça kendini gösteren mis kokulu çamlar bizi büyülüyor. Bu zorlu ama eşsiz yolculuktan sonra nihayet Vatera’dayız. Vatera Yunanistan topraklarında yer alan en uzun plajmış. Deniz inanılmaz temiz, etraf oldukça sakin. Birkaç taverna ve ufak gruplar halinde plaja yayılmış, çoğu yerli olan insanlar dışında kimseler yok. Burada mola verip bu tertemiz ve çarşaf gibi suyun tadını çıkarıyoruz. Denizin biraz soğuk olduğunu belirtmeliyim.

Karnımız acıkıyor ve midemizin arzularını yerine getirmek için adada meşhur olduğunu duyduğumuz kuzu etinin peşine düşüyoruz. Okuduğumuz sitelerden birinde anlatılan Aghiasos yolundaki ulu çınar ağaçlarının altındaki tavernada yapılan kuzu tandır, kokoreç ve sarmalar başımızı döndürüyor. Fakat sitede yapılan betimlemenin esrarengizliği kilometrelerce yol kat edip eli boş, karnı aç, kuzusuz ve çaresiz bırakıyor bizi. Birkaç güzel köy görüp Plomari’ye yöneliyoruz. Ouza fabrikalarının arasından süzülerek sahile ulaşıyoruz. Tripadvisor’da (http://www.tripadvisor.com.tr/) hakkında iyi yorumlar okuduğumuz Sunset Restoran’a oturuyoruz. Gösterilen ilgi alaka ve manzara güzel olsa da ana yemek dışında yediklerimiz bizi pek mutlu etmiyor. Ana yemek olarak söylediğimiz kuzu pirzola ve mousakka ise gayet lezzetli… Cumartesi olması nedeniyle ne yazık ki ouzo fabrikaları kapalı ve ziyaret edemiyoruz. 

Adadaki tüm yerleşim yerlerinin kendine has bir ruhu var. Turistik olma kaygısı taşımamaları ve özlerine sadakati elden bırakmamaları hoşumuza gidiyor. Pek çok restoranın tabelası sadece Yunan alfabesiyle yazılmış, menülerde ise ikinci dil olarak Türkçe kullanılıyor. 

Mytilin’e doğru dönüşe geçiyoruz. Dönüş yolunda büyük süpermarketlerden birisinde durup alışveriş yapıyoruz. Avrupa peynirleri inanılmaz ucuz Türkiye’deki fiyatlarının 1/3’ü kadar. Çeşit çeşit peynirler alıyoruz. Hızlandırılmış Midilli gezimiz tekrar gelme ve daha uzun kalma planları yapılarak son buluyor.

NOT: Bu yazı 2013 yılında yazılmıştır.

Seyahat, Uncategorized içinde yayınlandı | , , , , ile etiketlendi | Yorum bırakın

Karidesli Kırmızı Pirinç Pilavı


Bu akşamın sürpriz yemeği, evde var olan malzemelerden plansız bir derleme yaparaktan meydana gelen Karidesli Kırmızı Pirinç Pilavı oldu. Pencereden sızan hafif püfürtüyle beraber soframıza özlediğimiz Uzak Doğu esintisini getirdi. Biraz taze zencefil, biraz sarımsak ve birkaç damla susam yağı karidesle birleşince harika kokular sardı zaten ortalığı. Üzerine biraz bezelye ve biraz mısır ekleyince iyice renklendi. Ve sonra kırmızı pirinçler haşlandı. Renkli karışıma eklendi. Biraz soya sosu ve istiridye sosu ilave edilip, taze fesleğenle lezzetlendirildi. Pek mesut bir akşam yemeği yendi 🙂

Dünya Mutfağı, Deniz ürünleri, Pilavlar, Uzak Doğu Mutfağı içinde yayınlandı | 14 Yorum

Yaşasın Airfryer Mutfak Elçisi Oldum!

Çıktığı günden beri ilgi ve beğeniyle takip ettiğim Philips Airfryer nihayet mutfağıma geldi! Hem de bol sohbetli, yemeli içmeli bir hoş geldin partisiyle 🙂 Evimde 1’i Philips’ten ve 2’si Philips’in iletişim danışmanlığını yapan firmadan olmak üzere 3 çok tatlı bayanla beraber kendi ekibimden 6,5 sempati güzelini ağırladım 🙂 Misafir kadrosu ve ben, Philips’in yarattığı havayla kızartma teknolojisine ilişkin detayları önce hayranlıkla dinledik ve sonrasında pişirilen yemekleri merakla test ettik. Menümüzde Philips Airfryer ile yağsız olarak kızaran köfte ve elma dilimli patateslerin yanı sıra yine Airfryer’da kısacık bir sürede yumuşacık pişen muffinler vardı. Tabi bir de benim yaptığım ciciler vardı ki pek beğenildi ben de mutlu oldum 🙂

Philips Pazarlama Müdürü İpek Hanım bize Airfryer hakkında faydalı bilgiler verirken

Elvan Hanım ve Zeynep Hanım ile misafirler sohbet halinde 🙂

Yaşasın mamalar 🙂

Airfryer’da kızarttığımız patates ve köfteler
Muffinleri yemekten çekememişiz sanırım 😦

O günün akşamından itibaren Bora da ben de Airfryer’da denemelere başladık ve kendisini evimizin elektronik cihaz kadrosunun en favorileri arasına aldık. Özellikle benim için çok yoğun geçen şu son birkaç haftada resmen hayat kurtaran oldu diyebilirim Airfryer. Kuşbaşı tavukları dolapta hazır ediyorum ve akşamları eve geldiğimde Airfryer ısınırken tavukları istediğim baharatlarla veya soslarla hızlıca marine ediyorum. Yaklaşık 8-10 dakika içerisinde mis gibi ve nar gibi kızarmış tavuklar hazır! Üstelik hiç yağsız! Tavuk dışında balık da denedim. Taze kişniş, sarımsak, limon ve çok az zeytinyağı ile bir gece önceden marine ettiğim levrek filetoları yaklaşık 5-6 dakika içerisinde aşağıda fotoğrafta gördüğünüz kıvama geldi. En önemlisi balık pişerken dahi hiç koku çıkmaması. Fotoğrafta balıkların arkasında görünen kabakları da ince ince dilimleyip az tuz, karabiber ve zeytinyağı ile lezzetlendirdikten sonra Airfryer’da 10 dakika kızarttım. Sonuç benim gibi yağda kızartmaktan pek haz etmeyen ama kızarmış sebzeyi de seven biri için gerçekten harika oldu.

Bu arada Airfryer’da yemek ısıtmak ta pek pratik. Özellikle az kalmış yemekler için boşuna tencere tava kirletmeye gerek kalmadan, ısıya dayanıklı ufak bir kap içerisinde istediğim yemeği çok kısa sürede ısıtabiliyorum. Airfryer deneyimlerimi paylaşmaya devam edeceğim. Bu arada bu buluşmaya vesile olan sevgili kuzenime, misafirlerime ve Philips’in sevimli ekibine çok teşekkür ederim! Bir de Airfryer klüp sitesinde buluşmamız hakkında haber yayınlanmış, onu da paylaşayım:  http://airfryer.pclubturkiye.com/bizdenhaberler.aspx

Etkinlik içinde yayınlandı | 6 Yorum

Kremalı Poğaçalar ve Tuz Biber Dergisi

Uzunca bir aradan sonra herkese merhaba! Yazacaklarım birikti fakat zaman önden ben de arkasından koşuyorum, bir kovalamacadır gitmekte 🙂 Bu arada Tuz Biber Dergisi’nin yazarları arasına katıldım. Bu ayki sayıda benim de 3 tarifim yayınlandı 🙂 Buraya tıklayarak derginin son sayısını görüntüleyebilirsiniz.

Gelelim kremalı poğaçamıza. Geçen gün bir sabah daveti için uygulaması pratik, kendisi orjinal, yemesi keyifli bir tarif ararken Sarı Mutfak Hande‘de önceden görüp de aklımda kalan bir poğaça olduğu geldi aklıma. Ben de fırsat bu fırsat deneyeyim dedim. Oldukça lezzetli bir poğaça oldu ve çok beğenildi. Mayalı poğaçalar kadar yumuşak bir netice beklemeyin yalnız, biraz daha çıtır hafif kıyık bir poğaça çıkıyor ortaya. İç malzemeleriyle istediğiniz gibi oynayabilirsiniz. Ben hamuru 2 parçaya bölüp birini zeytinli-dereotlu, diğerini ise peynirli-mısırlı-maydanozlu yaptım. Aşağıdaki malzemelerle yaklaşık 25 adet poğaça elde edilebiliyor…

Malzemeler:

2 adet yumurta
2 yemek kaşığı oda sıcaklığında tereyağı
1/2 çay bardağı sıvı yağ
200ml taze krema
1 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tuz
alabildiği kadar un
İçi için:
2/3 çay bardağı dilimlenmiş siyah zeytin
2 dal ince kıyılmış dereotu
1/2 çay bardağı ufalanmış beyaz peynir
2 dal ince kıyılmış maydanoz
2 yemek kaşığı mısır
Üzeri için:
Çörek otu
Haşhaş

Yapılışı:

Yumurtalardan birinin sarısını poğaçaların üzerlerine sürmek üzere bir kaseye ayırın. Poğaçaların içine koyacağınız malzemeleri bir kenara ayırın. Hamur için gerekli tüm malzemeleri derince bir kaseye aktarın. Üzerine alabileceği kadar un ilave ederek hamuru yoğurun. Hamurun elinize yapışmaması ve kulak memesi kıvamına gelmesi gerekmektedir. Yoğurduğunuz hamuru ikiye bölün. Birinin içerisine zeytin ve dereotu, diğerinin içine ise peynir, mısır ve maydanozu ekleyip ayrı ayrı tekrar yoğurun. Bu aşamada hamur biraz yumuşayacağından bir miktar un eklemeniz gerekebilir. Ele yapışmayan kulak memesi kıvamını elde ettikten sonra poğaçalarınızı ceviz büyüklüğünde yuvarlayın. Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye dizin. Üzerlerine bir fırça ile yumurta sürün. Peynirlinin üzerine çörek otu zeytinlinin üzerine haşhaş serpiştirin. 180 derece fırında üzerleri pembeleşene kadar pişirin. Ilık servis edin. Afiyet olsun.

 

Börekler, Kahvaltılıklar, Kurabiyeler, Pasta - Kek - Kurabiye, Pasta ve Kekler içinde yayınlandı | 9 Yorum

Iglo ile Aran Cucine Etkinliğinin Ardından

Geçtiğimiz günlerde çok sevgili Tijen’ciğimizin organizasyonu ile farklı ve bir o kadar da eğlenceli bir etkinliğe katıldık. Göztepe’de gerçekleşen bu keyifli etkinlikte, dünyanın en çok tercih edilen mutfak tasarımlarına imza atan İtalyan markası Aran Cucine’nin açılışında, Iglo ürünleri ile davetlilere bloggerlar olarak birbirinden lezzetli yemekler pişirip, Kavaklıdere şarapları eşliğinde ikram ettik. Ortamın ilgiyle izlenen aşçıları olmak gerçekten çok eğlenceliydi 🙂

Bloggerlar iş başında…
Menüde karidesli kanepeler, domates dilimli ve kaşarlı İglo deniz levreği ve deniz çipurası, İglo vegetable fingers, fesleğen soslu steam fresh sebze salatası ve elmalı milföyler vardı.

İglonun deniz levreği ve çipurası kesinlikle denenmeli, lezzet süper!

DÜNYADA EN ÇOK TERCİH EDİLEN İTALYAN MUTFAĞI : ARAN CUCINE

Aran Cucine, 1962 yılından bu yana artizan üretim tarzını, endüstriyel üretim tarzına  taşıyarak, günümüz mutfak dünyasının  önde gelen  temsilcisi olarak fark yaratıyor .

İtalya’nın önde gelen mutfak üreticisi Aran Cucine’yi hayata geçiren Renzo Rastelli’nin cesareti ve heyecanı ile  tüm modeller, tasarımlarındaki özgünlüğü ve fonksiyonel çözümleri sayesinde dayanıklı ve zarif olma özelliğini bir arada barındırıyor. Aynı zamanda Aran, İtalyan estiği ile üretilen en dayanıklı mutfak algısı ile dikkat çekmektedir.

Aran Cucine, 120’den fazla ülkeye ihraç edilirken, İtalya’da 1.500’den fazla satış noktasında bulunuyor. 55.000 metrekarelik bir alanda üretilen mutfaklar, İtalya’nın en çok ilgi gören modelleri arasında yer alıyor.

Aran teknolojisi, otomasyonun yedi harikası olarak adlandırılabilecek üretim süreçlerini içeriyor. Avantajlarının çok fazla olduğu bu üretim şekli, rekabet açısından önde olmayı, üretim aşamalarının daha iyi kontrol edilmesini ve  özel ürünlerin tasarlanmasında kolaylık sağlarken;  sertifikasyon belgeleri  ile kullanıcıya ayrıca güven ve garanti veriyor.

Aran Cucine, üretim aşamasında  FSC (Forest Stewardship Council) ve ISO 14001’in sosyal ve etik değerlerine sahip çıkarken, ekolojik su bazlı boyaları  kullanarak,  çevre korunmasına büyük katkıda bulunuyor.

Dünyada her sene 60.000’den fazla aile, Aran Cucine’yi tercih ediyor. Aran Cucine’de, 18 adet modern ve 9 adet klasik olmak üzere toplam 27 model bulunuyor. Aynı zamanda 300’den fazla renk ve malzeme seçeneği  ile mutfaklarında; İtalyan estetiği ve Alman dayanıklılığı imajını birlikte görmek isteyen kullanıcıya  sesleniyor. ISO 9001 standart kalitesi ile üretilen Aran mutfaklarında kullanılan tüm ekipman ve iç mekanizmalar, ergonomik, işlevsel , pratik kullanım kolaylığı sağlayan tasarımlar sunuyor.

Etkinlik içinde yayınlandı | 6 Yorum

Kıymalı Kabak ve Quinoa (Kinoa) Pilavı

Böyle sade ve sağlıklı yemekler yediğimde içim pek huzurlu oluyor. Quinoa’yı (Kinoa okunuyor) ilk defa seneler önce vejetaryen bir arkadaşımın evinde yemiştim. Buharda pişirmişti ve yine buharda pişmiş soyalı sebzeler eşliğinde yemiştik, o günkü yemeğin tadı hala damağımda. Bazen sade yemeklerden çıkan lezzete şaşırıp kalıyor insan… Arkadaşım Güney Amerika’dan almıştı quinoayı, o zamanlar Türkiye’de bulmak ne yazık ki mümkün değildi. Sonra geçenlerde çok sevdiğim blog arkadaşım Aslı quinoalı bir tarif yayınladı ve böylece bu faydası saymakla bitmeyen bitkinin artık Türkiye’de de bulunabildiğini öğrenmiş oldum. Gurmenet’ten sipariş ettim ve nihayet pişirdim.

İnce köftelik bulgur kadar küçük tanecikleri var ama haşhaş gibi yuvarlak ve çıtır çıtır bir yandan. Haşlayınca bu yuvarlak tanecikler patlıyor ve yerken çıtırdayan bulgur tanecikleri duygusu veriyor ki ben bu hissiyatı pek sevdim. Bizim yediğimiz bu çıtır tanecikler, quinoa bitkisinin tohumları oluyormuş, ayrıca yaprakları da çeşitli şekillerde değerlendirilebiliyormuş. Öte yandan Güney Amerika’dan buralara kadar gelen bu besin değeri yüksek bitkinin faydaları da saymakla bitmiyor. Gluten içermediğinden gluten diyeti yapanlar için iyi bir besin alternatifi oluşturuyor. Protein, lif, fosfor, magnezyum, demir açılarından da çok zengin bir besin olduğu belirtiliyor. Salatalarda da kullanılabiliyor. Ben bu sefer yemeğin yanına pilav gibi yaptım.

Quinoa Pilavı

Malzemeler:
1 bardak quinoa
2.5 bardak sıcak su
2 yemek kaşığı zeytinyağı
tuz

Yapılışı:
Zeytinyağını bir tencerenin içine alın. Biraz ısıtıp içerisine 1 bardak quinoayı ilave edin. Yüksek ateşte karıştırmak suretiyle pembeleşinceye kadar hafif kavurun. Üzerine 2,5 bardak sıcak su ile bir tutam tuz ilave edin. Üzerini kapatın, ateşi kısın. Yaklaşık 20 dakika suyunu çekene kadar bu şekilde pişirin. Suyunu çektikten sonra altını kapatın ve kapakla tencere arasına bir kağıt havlu koyup 15 dakika kadar demlendirip servis edin.

Kıymalı Kabak

Malzemeler:
200 gr yağsız kıyma
1 büyük soğan
5-6 adet kabak (koyu yeşil İtalyan kabağı kullandım)
1 adet taze çili biber
1 tatlı kaşığı biber salçası
2-3 yemek kaşığı zeytinyağı
çeşitli baharatlar
tuz
karabiber

 Yapılışı:
Soğanları ince doğrayın. Geniş bir tavada zeytinyağı ve biber salçası ile biraz pişirin. Kıymayı, tuzu, istediğiniz baharatları ve ince doğradığınız çili biberi ilave edin. Kıyma pişene kadar birkaç kez karıştırarak pişirin. İnce doğradığınız kabak dilimlerini de ilave ettikten sonra karıştırın ve yarım bardak kadar su ekleyerek tencerenin üstünü kapatın. Kısık ateşte 15 dakika daha pişirin. Biraz dinlendirip servis edin.

Not: Dilediğiniz baharatları katarak farklı lezzetler yakalayabilirsiniz. Ben Arifoğlu’nun Chinese five spice karışımını kullanıyorum. İçerisinde anason, tarçın, yıldız anason, karanfil ve zencefil bulunuyor. Bu karışım kırmızı et ve tavuğa çok yakışıyor. Bu yemek için bu karışımdan kullanırsanız 1 çay kaşığı yeterli olacaktır. Aroması oldukça yüksek bir karışım. Afiyet olsun.

Ana yemekler, Dünya Mutfağı, Pilavlar içinde yayınlandı | 11 Yorum

İtalyan Usulü Deniz Mahsullü Linguine ve Makarnaya Dair Gerekli Bilgiler

Yıllar önce can dostlarım bana bir rozet hediye etmişti. Taksim’de gezerken görmüşler ve onu bana almaları gerektiği konusunda 1 dakika bile tereddüt etmeden rozeti kapıp bana getirmişler. Rozetin üzerinde şaşkın bir kız figürü vardı ve üzerinde “Sometimes I feel I am from another planet” yazıyordu 🙂 Türkçe meali: “Bazen kendimi başka bir gezegenden gelmiş gibi hissediyorum” olarak düşünülebilir. Arkadaşlarımın beni bu kız figürüyle özdeşletirmiş olması çok sempatikti tabii, bizi epey güldürmüştü bu espiri ve ben bu rozeti çok seneler çantama yapışık olarak yanımda taşıdım. Şimdi de evde bir yerlerde ama taşındıktan sonra aradığım hiç birşeyi bulamaz haldeyim, rozetçiğimi de bulamadım ne yazık ki. Bulsaydım burada fotoğrafını da koyacaktım. Şimdi yazımın başlığına konu teşkil eden makarnayla rozet ne alaka diye düşünmeye başlamış olmalısınız hemen konuya açıklık getireyim. Deniz mahsüllü makarnayı, ideal lezzette bir makarna olmasını hedefleyerek Maggi’nin yarışması için hazırlamıştım. Fakat benim sunum için iyi bir fikir olarak tasarladığım kabuklu karideslerimin gözlerinin biraz irite edici bulunması nedeniyle makarnam yarışmadan elenmişti 🙂 Ben de bu vesileyle algılarımın uzaylılığa yakınlığını yeniden anımsamış oldum. Hoşuma gitti bu durum aslında, farklı olmak iyidir diye düşünüyorum. İşte rozetin konumuzla alakası tam burada. Fakat geçen gün Home TV’de İtalyan bir şefi seyrediyordum yarı uyur yatar vaziyette. Kendisi de içerisinde kabuklu karides bulunan bir tarif hazırladı ve sunum esnasında aynen benim cici karideslerim gibi gözlü olan iki tanesini tabağının üzerine çaprazlamasına yerleştirerek tabağını tamamladı. Bunu görünce uyur uyanık gülümsedim; o kadar da uzaylı değilmişim, İtalyanlarla beğenilerimiz örtüşüyormuş en azından diyerekten uykuma daldım geri 🙂

Gelelim makarnamıza; kabuklu karides sizi görüntü itibariyle irite ediyorsa donmuş veya balıkçıdan alınmış soyulmuş karides kullanabilirsiniz. Donmuş kullanacaksanız (Tijen‘in kulakları çınlasın :)) İglo Gurme karides kullanın, diğer donmuşlarla kıyaslandığında açık ara lezzet ve doyuruculuk farkı yaşattığı kesin.

Farklı bir makarna denemek isterseniz bu tarifi uygulamanızı öneririm. Ayrıca püf noktaları bölümünde, İtalyan usulünde, idealine en yakın makarnayı pişirebilmek için gereken detayları bulabilirsiniz. Afiyetle…

DENİZ MAHSULLÜ LİNGUİNE
4 kişilik

MALZEMELER:

4 porsiyon (300 gr) linguine makarna
3 lt su
10-12 adet kabuklu jumbo karides
4 adet orta boy taze kalamar
250 gr kabuklu kum midyesi
4 diş sarımsak (soyulup ikiye bölünmüş)
5-6 adet cherry domates (ikiye bölünmüş)
150 ml iyi kalite beyaz sek şarap
100 ml krema
Yemeklik zeytinyağı
3 çay kaşığı tatlı toz biber
2 çay kaşığı toz chilli biber
Taze çekilmiş karabiber
Tuz
Parmesan peyniri
3 yemek kaşığı ince doğranmış Frenk maydanozu

Süsleme için: bir dal Frenk maydanozu

YAPILIŞI:

Süslemede kullanmak üzere jumbo karideslerin 3-4 adetini kabuklu olarak ayırıp diğerlerini kuyrukları üzerinde kalacak şekilde temizleyin. Kalamarları ince halkalar halinde doğrayın. Hepsinin üzerine bir miktar taze karabiber çekin. Bu arada derince ve geniş bir tencerede makarnaları haşlamak için 3lt suyu kaynamaya koyun. Su kaynadıktan sonra 3 çay kaşığı tuz ilave edip karıştırın ve linguine makarnalarınızı tek seferde ekleyin. Makarnalar pişerken arada birkaç sefer karıştırıp tadına bakın. Makarnaları al dente (dişe gelir) kıvamda pişirmelisiniz. Bunun için 8 dakika pişirme süresi yeterli olacaktır.

Makarna ve deniz mahsullerinin pişme işlemi eş zamanlı olmalıdır. Bu yüzden makarna suyunu kaynamaya koyduktan sonra diğer yanda geniş bir tavada ya da wokta deniz ürünlerini pişirmeye başlayın. Her birinin pişme süresi farklılık göstereceğinden ayrı ayrı pişirin. İlk önce kum midyeleriyle başlayın. Yüksek ateşte tavanızı iyice ısıttıktan sonra içerisine 2 yemek kaşığı kadar zeytinyağı ile ikiye bölerek hazırladığınız sarımsaklardan 2-3 parça ekleyin. Kum midyelerini ilave edin. Üzerine bir çimdik tuz, ½ çay kaşığı kadar tatlı toz biber ve ½ çay kaşığı kadar toz chilli biber ekleyip 1 dakika kadar yağda çevirdikten sonra üzerine 50 ml sek beyaz şarap ekleyin, kabuklar yavaş yavaş açılmaya başlar. 2-3 dakika kadar bu şekilde pişirdikten sonra uygun bir kapta kenara alın. İkinci olarak jumbo karidesleri pişirin. Jumbo karidesleri pişirirken tavaya yağ ve sarımsak ekledikten sonra öncelikle kabuklu olan karidesleri atın, üzerine öncekiyle eşit miktarda tuz ve chilli biber ekleyip 1 dakika kadar yağda çevirin. Daha sonra soymuş olduğunuz karidesleri de ilave ederek 1-2 dakika daha birlikte çevirerek pişirin, karidesleri de midyelerin yanına kenara alın. Tavanızı tekrar yağlayıp 2-3 parça sarımsak ekleyin. Kalamarları ekleyip üzerine bir tutam tuz ve öncekilerle aynı miktarda toz ve chilli biber ekledikten sonra toplam 2 dakika pişirin. Ateşi kısın, önceden pişirmiş olduğunuz kum midyelerini ve karidesleri tavaya kalamarların yanına alın. Cherry domatesleri ilave edin. Üzerine 100 ml sek beyaz şarap ekleyip biraz karıştırın. Suyunu biraz çektirdikten sonra kremayı ve kalan tatlı toz ve chilli toz biberleri ekleyin, karıştırıp suyunu biraz daha çektirin. 8 dakika pişirdiğiniz linguine makarnalarınızı süzüp bekletmeden sosun içine alın. Güzelce karıştırıp altını kapatın. İnce kıyılmış Frenk maydanozunu ekleyip biraz daha karıştırın. Servis tabaklarına alın. Üzerine parmesan serpiştirin, taze karabiber çekin ve Frenk maydanozu ile süsleyerek bekletmeden servis edin. Afiyet olsun.

PÜF NOKTALARI:

  1. Bir porsiyon makarna 70-80 gr’dır. Makarnayı pişirirken her 100 gr makarna için 1 lt su kullanılması idealdir. Böylece kaynatma suyunda dengeli bir ısı sağlanır ve makarnanız birbirine yapışmaz. Makarna suyunuz kaynadıktan sonra ilave edeceğiniz tuz miktarını her 100 gr için 1 çay kaşığı olarak hesap edebilirsiniz.
  2. Lezzetli makarna pişirmek için pişirme süresine mutlaka dikkat etmelisiniz. Hafif diri olarak al dente (dişe gelir) kıvamda pişireceğiniz makarna ile lezzetli bir makarna elde etmeniz kolaylaşır. Linguine için bu süre 8-9 dk arasındadır. Pişirme boyunca makarnayı ara ara test ederek diriliğini ölçebilirsiniz.
  3. Makarna yaparken, makarnayı fazla bekletip hamurlaştırmamak için makarna ile sosunu eş zamanlı olarak hazırlamak gerekir. Eğer makarnanız sostan biraz daha erken piştiyse altını kapattıktan sonra içerisine 1 bardak soğuk su ilave edin. Kesinlikle süzmeyin. Makarnayı süzdükten sonra kesinlikle yıkamayın ve bekletmeden sosa ekleyip karıştırın. Makarnayı yıkadığınızda sosu bağlayan dokusunu yok etmiş olursunuz. Ayrıca makarnayı haşlarken suyuna kesinlikle yağ koymayın. Yağ makarnaya kaygan bir doku vereceğinden makarna için hazırladığınız sosun iyice emilmesini önler ve makarnanızın lezzetini azaltır. Suya eklenilen tuz, zaten makarnaların birbirine yapışmamasını sağlayacaktır.
  4. Deniz mahsüllü makarna için en ideal makarna tipi linguine ve spaghettidir. Aynı tarifi spaghetti ile uygulayabilirsiniz.
  5. Kabuğunu soyduğunuz jumbo karideslerin kabuklarını soyduktan sonra sırt kısmından bir kürdan yardımı ile minik bir delik açarak ince siyah bir hat şeklinde göreceğiniz bağırsağı çıkarın. Eğer kabukları soyma ve temizleme işlemiyle evde uğraşmak istemiyorsanız deniz ürünlerini satın aldığınız yerde tüm bu işlemleri yaptırabilir hatta kalamarları da dilimletebilirsiniz.
  6. Deniz ürünlerinin pişirme süresi kritiktir. Sulu ve yumuşak kalmaları için uzun pişirme sürelerinden kaçınılmalıdır. Özellikle kalamar, ya çok kısa ya da oldukça uzun pişirilmesi gereken bir deniz mahsulüdür. Pişirme süresini 2-3 dakika arasında tutmalısınız. Aksi halde sert ve lastiksi olacaktır. Karidesleri de baharatlar ve sarımsakla 2 dakika kadar yağda çevirdiğinizde sulu ve nefis lezzetli kıvamlarına ulaşırlar.
  7. Bu tarifi hazırlarken taze deniz ürünleri kullanmanız özellikle önerilir. Balık pazarlarında, donmuşlarından çok daha lezzetli olan her çeşit deniz ürününün tazesini bulabilirsiniz.
Ana yemekler, Dünya Mutfağı, Deniz ürünleri, Makarnalar içinde yayınlandı | 16 Yorum

Dondurmanın Sanat Hali: MÖVENPİCK

Bugüne kadar katıldığım en keyifli blogger etkinliklerinden birisi geçen sene 5 Ağustos’ta gerçekleşen Mövenpick dondurmalı tarifler etkinliğiydi. Tarihi bu kadar iyi hatırlamamın sebebi ertesi gün evlenmiş olmam 🙂 Kesinlikle sıradışı bir gündü ve sevgili şefimiz Eyüp Kemal Sevinç’le beraber hazırladığımız tariflerle de eğitsel mana da bizlere önemli katkı sağlayan bir etkinlik olmuştu.

Birbirinden lezzetli Mövenpick dondurma çeşitleriyle hazırlanan sanatsal sunumlar

Mövenpick’in yarattığı “dondurmalı yemek tasarımı” trendi bana sahiden çok yaratıcı ve yenilikçi bir fikir olarak görünmüştü. Mövenpick dondurmalarının, bu markaya yaraşır bir elegantlık ve lezzet kalitesi sunan dondurma çeşitleriyle damaklarımızın hafızasında kalıcı bir yer edindiği kesin. Bazılarının özellikle yemeklerde kullanılmak üzere geliştirildiğini düşündüğüm dondurma çeşitleri ise kimi zaman sizi hayrete düşürebiliyor. Örneğin balzamik sirkeli dondurma, yoğurtlu dondurma gibi ürünler var ki biz bunlarla geçen seneki etkinlikte patlıcan salataları mı yapmadık, onları semizotlarına mı katmadık 🙂 Kulağa çılgınca geliyor ama denendiğinde bütün lezzetler bir arada umulmadık bir bütünlük oluşturuyor.

Geçen sene düğünümden sadece birkaç saat önce
Tiramisulu Mövenpick dondurma ile keyif yaparken 🙂

Benim şimdiye kadar denemiş olduğum Mövenpick dondurma çeşitleri içerisinde favorilerimi açıklamadan geçmem imkansız: Mint&Chocolate (Nane ve Çikolata), Tiramisu ve Passion Fruit&Mango (Çarkıfelek meyvesi ve Mango) üçlemesi beni benden aldı! Ayrıca henüz denemediğim ama mutlaka denemek istediğim çeşitler var ki onları da şöyle sıralayayım: Maple Walnut (Akçaağaç şurubu-Ceviz), Fıstık, Hindistan Cevizi-Swiss Chocolate. Bunları da ilk fırsatta deneyeceğim!

Limon ve Misket Limon Kabuklu Sorbeli yaz kokteyli ve tabii Smirnoff’lu 🙂

Gelelim birkaç gün önce Boğaz’da Aşşk Kahve’de gerçekleşen etkinliğimize. Mövenpick Dondurmaları, geçen sene bizlere tanıttığı “yemeği dondurma eşliğinde sunma” trendini bu sene daha geniş kitlelerle paylaşmak için, ilk kez gerçekleşecek olan ve İstanbul genelinde Bağdat Caddesi, Ulus, Nişantaşı, İstiklal Caddesi, Cihangir, Pera, Palladium ve Akmerkez Alışveriş Merkezleri, Bebek ve sahil şeridindeki restoran, café ve bar gibi seçkin lezzet noktalarının dahil olacağı Dondurma Günlerini düzenliyor. 03-12 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan Dondurma Günleri ile Mövenpick, birbirinden farklı dondurmalı lezzetler ve çeşitli aktivitelerle dondurma tutkunlarına sürprizler sunmaya hazırlanıyor. Birbirinden usta şeflerin Mövenpick için özel olarak hazırladığı dondurmalı tarifler; Aşşk Café, Bebek Otel, Bistro 33, Celine’s Café & Grill, Cookshop, Dinette, Taksim Faros Restaurant, Grissini, Hardal, Hayal Kahvesi, İst Cafe, Junction Pera, Kırıntı, La Sirene, Mirror, Mövenpick Otel, Pasta Presto, Rose Marine Cihangir, S Café, TXM People’s Café & Brasserie, Zanzibar ve Palladium AVM’de yer alan Mövenpick Kiosk’un da aralarında bulunduğu pek çok restoran, café ve barın menülerinde 03-12 Haziran tarihleri arasında sunulacak. Etkinlikler kapsamında ayrıca Delicatessen ve EKS Mutfak Akademisi‘nde bizleri dondurmanın farklı yanlarını keşfetmeye davet eden yemek kursları düzenlenecek.

Fotoğraf MutfakSırları’na aittir

Sorbeli Somon Tartar denemek ister misiniz?

Dondurma severler etkinlik boyunca taze İsviçre kreması ve %100 doğal malzemeleri ile dondurma ustalarının hünerli ellerinde, tutkuyla hazırlanan Mövenpick dondurmalı tatların keyfini çıkartacaklar. Öne çıkan tatlar arasında alkollü kahve eşliğinde Cognac VSOP dondurmadan oluşan ve TXM People’s Café’de denenebilecek Provocateur; Mirror ve Bebek Otel’de sunulan karışık kırmızı meyve, meyve sos ve garnitür eşliğinde sorbe çeşitlerini içeren Palette de Sorbets ve Kırıntı’ya özel Mississippi Mud Pie ile Coconut & Swiss Chocolate dondurması yer alıyor.

Mövenpick Dondurma Günleri kapsamında, dondurmanın gastronomideki farklı kullanım alanları da denenebilecek. Taksim Faros Restaurant’ta Lychée püreli ve Mövenpick Passion Fruit & Mango sorbeli Milkshake, dondurmanın yazlık içeceklerde kullanımına iyi bir örnekken, Aşşk Kahve’de soğuk başlangıç olarak Avokado Püresi ile Somon Tartar ve Mövenpick Passion Fruit & Mango sorbe servis edilecek.

Farklı ve usta gurmelerin ellerinden çıkma bir lezzet deneyimi yaşamak isterseniz Dondurma Günleri‘ni kaçırmayın derim!

Etkinlik içinde yayınlandı | 16 Yorum

Keçi Peyniri, Biberiye ve Çeri Domatesli Milföy Muffinleri

Keçi peyniriyle kahvaltılık ciciler yaptım bu sefer. Yapması çok pratik ve keyifli, lezzeti harika, tipleri pek sempatik oldu. Pazar kahvaltılarınıza renk ve keyif katacak pratik bir tarif arıyorsanız denemenizi öneririm. Keçi peyniriniz yok ise, iyi kalite bir ezine peyniriyle de deneyebilirsiniz.

Malzemeler:
4 adet milföy muffini için

4 adet milföy hamuru (İglo milföy hamuru kullandım)
4 dilim kroten keçi peyniri (Tarakya Çiftliği’nin ürünü çok başarılı)
9-10 adet çeri domates
8 adet siyah zeytin
Birkaç dal taze biberiye
2 tatlı kaşığı haşhaş tohumu (üzeri için)

Yapılışı:

Milföy hamurları oda sıcaklığında yumuşadıktan sonra merdaneyle biraz inceltin. Üzerine parçacıklar haline getirdiğiniz bir dilim keçi peyniri, 2 adet dilimlenmiş çeri domates, 2 adet dilimlenmiş siyah zeytin ile dilediğiniz miktarda biberiyeyi ekleyin. Milföy hamurunu gelişigüzel kapatıp muffin kalıbının içerisine kalıbın şeklini alacak şekilde yerleştirin. Ben normal muffin kalıbımı ne kadar arasam da bulamadığımdan muffinlerimi kağıt kalıplarda pişirdim 🙂 Üzerlerine birer dilim çeri domates koyup haşhaş serpiştirin. Önceden 200 derece ısınmış fırında 20 dakika kadar pişirin. Fırından çıktıktan sonra biraz ılımasını bekleyip afiyetle yiyin 🙂

Börekler, Kahvaltılıklar, Pasta - Kek - Kurabiye, Pasta ve Kekler, Yeşil Tarifler içinde yayınlandı | 33 Yorum

Keçi Peyniri, Fesleğen ve Dolma Fıstıklı Tavuk Sarması

Trakya Çiftliği, aradığım Fransız tipi kroten keçi peynirini çıkarmış çok şükür. Paketin boyutuyla fiyatı kıyaslandığında biraz tuzlu ne yazık ki ama ara sıra yapılacak kaçamaklara eklenmeli diye düşünüyorum 🙂 Onunla harika ciciler yaptım. İşte ilki geliyor. Çok pratik, tadı damağınızda kalacak bir tavuk yemeği maksimum 20 dakikada hazır! İşten eve geldiğinizde kolaylıkla hem orjinal, hem sağlıklı, hem de lezzetli bir tabak hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler

4 adet tavuk sarması için

4 dilim kroten keçi peyniri (paket içerisinde 9 dilim var)
4 parça ince fileto tavuk göğsü
7-8 yaprak taze fesleğen
2 yemek kaşığı dolma fıstığı
tuz
taze çekilmiş karabiber
tereyağı (isterseniz kullanmayabilirsiniz)
zeytinyağı

Yapılışı

Fileto tavuk göğüslerini tuz ve karabiberle lezzetlendirelim. Teflon tavada dolma fıstıklarını yağsız kavuralım. Her bir  fileto içerisine bir dilim keçi peyniri, 1-2 yaprak fesleğen ve 1 tatlı kaşığı kadar kavrulmuş dolma fıstığı sarıp tepesinden 2 kürdan batırarak tavuk sarmalarımızı hazırlayalım. Üzerlerine lezzet vermesi açısından ben birer topak tereyağ koydum ama isterseniz hiç koymayabilirsiniz. Teflon tavaya sadece dibini ıslatacak kadar zeytinyağı ilave edelim. Tavuk sarmalarımızın üzerine biraz tuz ve taze karabiber çekelim. Yağı hafif kızdırdıktan sonra sarmalarımızı tavaya alalım. Üzeri kapalı olarak ve altı kızardıktan sonra ters yüz ederek pişirelim. Afiyet olsun 🙂

Ana yemekler, Dünya Mutfağı içinde yayınlandı | 10 Yorum